Arap Alevileri

Dini ve etnik topluluk
(Nusayriyye sayfasından yönlendirildi)

Aleviler (Arapçaعلويون ʿAlawiyyūn), Arap Alevileri[16] veya Nusayriler (Arapçaنصيرية Nuṣayrīyah), çoğunlukla Levant bölgesinda yaşayan, dini ve etnik bir topluluktur.[17][18][19][20] Şiiliğin erken dönemlerinde ortaya çıkan bir Galiyye kolu olduğu düşünülmektedir.[21] On iki imamcı mezhebin ilk imamı olarak saygı duyulan Ali bin Ebu Talib, Alevi inancının bazı yorumlarında ilahi bir varlık olarak görülmektedir.[22][23] Grubun 9. yüzyılda İbn Nusayr tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle Alevilere Nusayri de denilmektedir. Topluluk Sami kökenlidir. Günümüzde Arap Alevileri, Hatay, Adana, Mersin, Lazkiye, Tartus gibi kıyı illerde yaşamaktadırlar.

Arap Alevileri
Hatay'ın Samandağ ilçesindeki Hızır Türbesi, Aleviler tarafından kutsal kabul edilir.
Toplam nüfus
y. 3 milyon (dünya geneli, 2021)[1]
Kurucu
İbn Nusayr[2] ve El-Kasibi[3]
Önemli nüfusa sahip bölgeler
 Suriye2 milyon-3 milyon[4]
 Türkiye500.000-1 milyon[5][6]
 Arjantin180.000[7][8]
 Lübnan150.000[9][10][11]
 Almanya70.000[12][13]
Lübnan/Golan TepeleriGajar'da 2.824 kişi, çoğu çifte Suriye ve İsrail vatandaşı[14]
 Avustralya25.000[15]
Diller
Levant Arapçası, Türkçe ve diyasporada konuşulan diğer diller

Anket çalışmaları, Alevilerin Suriye'de nüfusun önemli bir bölümünü oluşturduğunu ve Türkiye'nin Hatay İli ve kuzey Lübnan'da önemli bir azınlık olduğunu göstermektedir. Ayrıca Golan Tepeleri'ndeki Ghajar köyünde yaşayan bir nüfus da bulunmaktadır. Aleviler, Suriye sahilinde ve sahile yakın kasabalarda baskın dini grup olup, bu bölgelerde Sünniler, Hristiyanlar ve İsmaililer ile bir arada yaşamaktadır. Bu etnik grup, Türkiye'deki farklı bir dini mezhep olan Anadolu Alevileri ile sıklıkla karıştırılmaktadırlar.[24][25]

Arap Alevileri kendilerini ayrı bir etnik-dini grup olarak tanımlarlar. Kur'an başlıca kutsal kitap ve metinlerden biri olarak kabul edilir. Bu metinlerin yorumlanması Galiyye ve Bâtinîlik yolu ile sağlanmaktadır. Alevi teolojisi ve ritüelleri, ana inanç Şii İslam'dan birkaç önemli hususlarda ayrılmaktadır. Örneğin, bazı Arap Alevi ritüellerinde şarap içilmektedir ve alkollü içecekler hakkında bir yasaklama yoktur.[26] Reenkarnasyon, yani ölümden sonra yeniden doğma inanışı da bazı Arap Alevi topluluklarında görülebilmektedir.[27]

Aleviler tarih boyunca inançlarını dışarıdakilerden ve inisiye edilmemiş Alevilerden gizli tutmuşlardır, bu yüzden haklarında söylentiler çıkmıştır. İnançlarına dair Arapça anlatımlar partizan (olumlu ya da olumsuz) olma eğilimindedir.[28] Ancak 2000'li yılların başlarından itibaren, Batı dünyasında Nusayri dini üzerine yapılan akademik çalışmalar önemli ilerlemeler kaydetmiştir.[29] Alevi inancının merkezinde, tek Tanrı'nın üç yönünü içeren ilahi bir Üçleme inancı vardır. Üçlemenin yönleri Mana (anlam), İsm (isim) ve Bab (kapı) olarak adlandırılır. İnanca göre, bu emanasyonlar tarih boyunca döngüsel olarak yedi kez insan formunda yeniden doğmuştur. Alevilere göre, üçlemenin yedinci enkarnasyonu Ali, Muhammed ve Selman-ı Farisi'den oluşur.[30][31]

Klasik Sünni ve Şii teologlar tarafından inançsız olarak kabul edilen Aleviler, Osmanlılar, Abbasiler, Memlükler ve diğer çeşitli Müslüman imparatorlukları altında baskı veya zulüm dönemleriyle karşı karşıya kalmışlardır. 1920'de Fransız Mandası'nın kurulması, Alevi tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. O zamana kadar, topluluk genellikle kendilerini İbn Nusayr ile bağlantılarını vurgulayarak "Nusayriler" olarak tanımlamışlardır. Fransız yönetimi, mezhebi Şiilikle birlikte resmi belgelerde sınıflandırmak için "Alevi" etiketini kullanmıştır.[32] Fransızlar, azınlıkları silahlı kuvvetlerine dahil ederek ve Alevi Devleti de dahil olmak üzere azınlıklar için ayrı bölgeler oluşturarak, büyük sayıda azınlıkları silahlı kuvvetlerine dahil etmişlerdir. Alevi Devleti daha sonra dağıtılmış, ancak Aleviler Suriye Silahlı Kuvvetleri'nde ve daha sonra Arap Sosyalist Baas Partisi'nde önemli bir rol oynamaya devam etmişlerdir. Hafız Esad'ın 1970 darbesi sırasında iktidarı ele geçirmesinden bu yana, Baas rejimi Suriye Alevileri arasına Esadist ideolojiyi yerleştirerek geleneksel kimliklerini değiştirmiştir.[33]

Etimoloji

Daha eski kaynaklarda Aleviler sıklıkla "Ensariler" olarak adlandırılır. 19. yüzyılın ortalarında Aleviler arasında yaşayan Samuel Lyde'a göre, bu, onların kendi aralarında kullandıkları bir terimdi. Diğer kaynaklar, "Ensari"nin "Nusayri"nin yanlış bir Batı transliterasyonu olduğunu belirtmektedir.[34][35] Aleviler, tarihsel olarak dini kurucuları İbn Nusayr el-Numeyri'den sonra Nusayriler olarak kendilerini tanımlamışlardır.[36] Ancak, "Nusayri" terimi 1920'lerden itibaren kullanılmamaya başlamıştır; Fransız Mandası sırasında topluluk içindeki entelektüeller tarafından başlatılan bir hareket, bu terimi modern "Alevi" terimiyle değiştirmeyi amaçlamıştır.[37]

Eski ismi (ayrı bir etnik ve dini kimlik ima eden) "tarikatın düşmanlarının bir icadı" olarak nitelendirmişler, özellikle Şii mezhebine bağlılık vurgusuyla "ana akım İslam ile bağlantı" üzerinde durmayı tercih etmişlerdir.[38] Fransızlar da onları resmen "Aleviler" olarak sınıflandırarak yeni terimi popüler hale getirmişlerdir.[32][39] Bu nedenle, "Nusayri" terimi artık genel olarak eskimiş kabul edilmekte ve hatta aşağılayıcı ve hakaret içerikli anlamlar taşımaktadır. Bu terim, Beşar Esad'ın hükümetine karşı savaşan Sünni köktendinciler tarafından Suriye İç Savaşı'nda sıkça nefret söylemi olarak kullanılmakta ve Alevi inançlarının "insan yapımı" olduğunu ima etmek için İbn Nusayr vurgulanmaktadır.[40]

Necati Alkan bir makalesinde "Alevi" adlandırmasının 11. yüzyıl Nusayri kitabında kullanıldığını ve 20. yüzyıl icadı olmadığını ileri sürmüştür. Aynı makaleden alınan aşağıdaki alıntı bu noktasını göstermektedir:

"Nusayri'den Alevi'ye değişim hakkında: Çoğu çalışma "Alevi" teriminin I. Dünya Savaşı sonrasına kadar kullanılmadığını ve muhtemelen 1924'te ünlü Taʾrīkh al-ʿAlawiyyīn kitabının yazarı ve Osmanlı yetkilisi Muḥammad Amīn Ghālib al-Ṭawīl tarafından ortaya atıldığını ve dolaşıma sokulduğunu varsayar. Aslında, "Alevi" ismi 11. yüzyıl Nusayri risalesinde inananlardan birinin adı olarak geçmektedir (…). Ayrıca, 20. yüzyılın başlarında "Alevi" terimi zaten kullanılmaktaydı. 1903 yılında Belçika doğumlu Cizvit ve Oryantalist Henri Lammens (d. 1937) Antakya yakınlarındaki bir köyde Abdullah adlı bir Haydari-Nusayri şeyhini ziyaret ettiğinde, onun halkı için "Alevi" ismini tercih ettiğini belirtmektedir. Son olarak, 1892 ve 1909'daki yukarıda bahsedilen dilekçelerde Nusayrilerin kendilerini 'Arap Alevi halkı' (ʿArab ʿAlevī ṭāʾifesi), 'bizim Alevi Nusayri halkımız' (ṭāʾifatunā al-Nuṣayriyya al-ʿAlawiyya) veya 'Alevi halkı imzasıyla' (ʿAlevī ṭāʾifesi imżāsıyla) olarak adlandırmaları ilginçtir. Bu erken öz-tanımlama, benim görüşüme göre, üç kat önemlidir. Birincisi, 'Alevi' kelimesinin bu insanlar tarafından her zaman kullanıldığını gösterir, Alevi yazarların vurguladığı gibi; ikincisi, bazı şeyhlerinin 19. yüzyılda başlattığı Nusayrilerin reformunu ve İslam'ın bir parçası olarak kabul edilme çabalarını ima eder; ve üçüncüsü, kimlik ve ismin 'Nusayri'den 'Alevi'ye değişiminin 1920 civarında, Fransız mandasının başlangıcında Suriye'de (1919-1938) gerçekleştiği iddialarına meydan okur."[41]

Aleviler, terimler ortak bir etimoloji ve telaffuza sahip olsa da, Türkiye'deki Alevi dini mezhebiyle farklıdır.[42][43]

Kökenleri üzerine teoriler

M.Ö. 13.yy'da Sami yerleşkeleri

Alevilerin genetik kökeni tartışmalıdır. Yerel folklor, onların on birinci İmam Hasan el-Askeri'nin (ö. 873) ve öğrencisi İbn Nusayr'in (ö. 868) takipçilerinin soyundan geldiklerini öne sürer.[44] 19. ve 20. yüzyıllarda, bazı Batılı bilim adamları Nusayrilerin, Aramiler, Kenanlılar, Hititler[45][46] ve Mardaitler[47] gibi eski Orta Doğu halklarının soyundan geldiğine inanıyorlardı. Birçok önemli Alevi topluluğu da 13. yüzyılda Sincar'dan gelen yerleşimcilerin soyundan gelmektedir.[48] M.Ö 13. yüzyılda Sami kökenli Aramilerin, Hurri ve Hititerin yaşadığı Hatay, Adana, Lazkiye ve Mersin çevresine yerleştiği görülmektedir.[49]

Antik dönemde ise; Plinius'un ''Doğa Tarihi'' eserinin V. Kitabında şunları dile getirmektedir:

Şimdi Suriye'nin iç kısmından söz etmeliyiz. Coele Suriye'de Marsyas nehri tarafından Nazerini Tetrarşisinden ayrılan Apamea kasabası vardır.

—  Yaşlı Plinius

Nusayri Dağları (Jabal Al- An-Nusayyriyyah) Bölgesi

"Nazerini" adı verilen küçük bir dağ silsilesinin günümüzde de An-Nusayrileri Dağları olarak kabul edilmektedir. Günümüzde de olduğu gibi bu dağlar civarında yaşayanlar Nazerani (Nasrani) yani Ansari - An Nusayrilerdir.  Bununla birlikte, bazı bilim adamları Nazerini ve Nasuralılar arasında bağlantı kurmaktan kaçınsalar da "Nazerini"'nin Sami dil ailesine mesnub olduğu unutulmamalıdır. ''Nasrani veya Nusayr'' Sami kökenli kelime olup üç harfli kök olan , n-S-R 'dan gelir. Anlam olarak Nasır veya Nazzara (Ansar) ilginçtir ki Doğu Aramice ve Arapçada "Koruyucu, Bekçi, Gözcü " anlamını taşımaktadır. Massignon, Nusayrilerin aslında Nazaretliler olduğunu iddia etmiştir.[50]

Tarihçe

İbn Nusayr ve takipçileri dinin kurucuları olarak kabul edilmektedir. On birinci İmam el-Askari'nin ölümünden sonra, Şii topluluğunda onun halefiyetiyle ilgili sorunlar ortaya çıkmış ve ardından İbn Nusayr, ölen imamın Bab'ı ve İsm'i olduğunu ve onun gizli öğretilerini aldığını iddia etmiştir. İbn Nusayr ve takipçilerinin bu oluşumu diğer birçok erken dönem ghulat mistik İslami mezheplerden biri gibi görünmektedir ve kendilerinin 12. Gizli İmam'ın Şii temsilcileri tarafından aforoz edildikleri anlaşılmaktadır.[51]

Aleviler daha sonra kuzey Suriye'de Hamdaniler yönetimi (947-1008) sırasında, Muhammed bin Nusayr'ın doktrinini taşıdığını iddia eden İshakiyye mezhebiyle bir rekabetin ardından yaklaşık 969 yılında Halep'te ölen, kendisi de İbn Nusayr takipçisi olarak bilinen el-Hasibi tarafından örgütlendi.[52] Suriye'nin kıyı dağlarındaki nüfusun çoğunluğunun Aleviliği benimsemesi muhtemelen birkaç yüzyıl süren uzun bir süreçti.[53] Modern araştırmalar, Aleviliğin Halep'te ilk kuruluşundan sonra Sarmin, Salamiyah, Homs ve Hama'ya yayıldığını ve daha sonra Baarin, Deir Şamil ve Deir Mama gibi Hama'nın batısındaki alçak köylerde, Wadi al-Uyun vadisinde ve Tartus ile Safita çevresindeki dağlarda yoğunlaştığını göstermektedir.[54]

Nüfus ve dağılımı

Dünya genelinde Arap Alevileri en çok Suriye, Türkiye, Arjantin, Lübnan, Almanya, Lübnan'daki Golan Tepeleri ve Avustralya gibi ülkelerde yaşarlar.

Türkiye'deki Arap Alevileri

Alevilerin Türkiye'de Hatay’dan, Adana ovasına kadar yerleşimlerinin olduğu bilinmektedir. 1939'da Aleviler, Hatay ilinin nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını oluşturuyordu. Fransız coğrafyacı Fabrice Balanche'a göre Türkiye Arap Alevileri ile Suriye Alevileri arasındaki ilişkilerin bağı sınırlı olmuştur. Türkleştirme politikası ve Suriye-Türkiye sınırının onlarca yıldır kapanmasıyla bu ilişkilerin sınırlandığını görmekteyiz.[55]

Türkiye'deki Arap Aleviler geleneksel olarak Suriye Arap Alevileri gibi Levant Arapçası konuşurlar. Arapça, kırsal topluluklarda ve Samandağ'da ve Arsuz'da korunmuştur. Şehir merkezlerinde genç kuşak daha çok Türkçe konuşmaktadır.

Aleviler kayda değer bir sosyal hareketlilik sergilemektedir. 1960'lara kadar Antakya civarındaki Sünni ağalara (toprak sahiplerine) bağlıydılar ve yoksuldular. Daha sonraları ise Aleviler, ulaşım ve ticaret sektörlerinde öne çıkmış ve büyük, profesyonel bir orta sınıf olarak ortaya çıkmıştır.[56][57]

Arap Alevisi Ünlüler

  1. Salih el-Ali
  2. Zeki el-Arsuzi
  3. Jamal Suliman (Yönetmen)
  4. Wafa Sultan
  5. Badawi al-Jabal (Şair)
  6. Adonis (Şair)
  7. Barış Atay (Siyasetçi-Tiyatrocu)
  8. Haluk Levent (Müzisyen)
  9. Beşar Esad (Suriye Devlet Başkanı)
  10. Hafız Esad (Suriye Devlet Başkanı)
  11. Zulema Yoma
  12. Uğur Şahin (BioNTech Kurucusu)
  13. Hasan Şaş (Futbolcu)
  14. Gökhan Zan (Futbolcu)
  15. Selçuk İnan (Futbolcu)
  16. İsmail Köybaşı (Futbolcu)
  17. Hamdi Alkan (Oyuncu)
  18. Atiye (Şarkıcı)
  19. Enver Aysever (Gazeteci)
  20. Necip Memilli
  21. Ahmet Selçuk İlhan
  22. Bayhan

Dil

Ana dilleri Arapçadır. Suriye'deki Gebel ve Ensari'ye bağlı Süryânî/Lübnan lehçelerini konuşurlar. Yaşlı kuşak, günümüzde Arapça konuşmaktadır.[58]

Türkiye'de ise 1939'da Hatay'ın katılmasından sonra doğmuş olan kuşakça Türkçe konuşulmaktadır. Bugün Arapça ile Türkçe’nin bir karışımı konuşulur. Yaşlı nüfusun bir bölümü yaşadıkları bölgenin bir zamanlar Fransız hakimiyetinde olmasından dolayı Fransızca da bilmektedir.[59]

İnançlar

Ali ve oğulları Hasan ile Hüseyin.

Aleviler ve inançları "sırlarla dolu" olarak tanımlanmıştır.[28][35][60][61] (Örneğin, Yaron Friedman, mezhep üzerine yaptığı akademik çalışmasında, kitabında alıntılanan Alevi dini materyallerin yalnızca "kamu kütüphanelerinden ve basılı kitaplardan" geldiğini yazmıştır çünkü Alevi "kutsal yazıları" "gizli tutulur"[a][b]); inancın bazı ilkeleri çoğu Alevi'den gizli tutulur ve sadece seçilmiş birkaç kişi tarafından bilinir,[62] bu nedenle gizemli bir mezhep olarak tanımlanmıştır.[64]

İmamiye-i Gâl’îyye'den olan Nusayr’îyye tarikâtının asıl kurucusu, Irak'ta Kûfe ile Vâsit[65] arasında bir yerde bulunan Canbelâ Köyü doğumlu, Hasan el-Askerî ile yakın ilişkileri bulunan okumuş bir ailenin mensubu, "Şeyh Bayrak" nâmıyla ün salan ve Nusayr’îyye Tarikâtı'nın ulûsu olarak addedilen, yaklaşık olarak 957/968 yılları arasında Halep'te vefât eden "Ebû Abd-Allâh el-Huseyin ibn Hemdân’ûl-Canbûlânî El-Hasîbî"[66] (Arapçaالحسين بن حمدان الخصيبي) adındaki zâttır. Bu Tarikâtın bâtıni i'tikadı, Şeyh Bayrak'ın Antakya köylüklerindeki hâlife ve mürîdlerinden olan "Muhammed bin Âliyy’ûl Cillî" ile "Meymûn bin Kâasım’ıt Tabarânî" tarafından çevreye yayılmıştır. (Nusayr’îyye Tarikâtı şeceresi [67].) Ayrıca,"Muhammed ibn-i Cündeb" ve "Muhammed’ûl Cennân’îl Cünbûlânî" adındaki kişiler de Nusayr’îyye Tarikâtı bâtıni-i'tikadının neşriyâtına büyük ölçüde katkıda bulunmuşlardır.[66]

Nusayr’îyye Tarikâtı

Adını On birinci İmâm Hasan El Askeri'nin öğrencisi Ebû Şu'ayb Muhammad ibn Nusayr'dan alan, Câferiyye Şiîliği ile Anadolu Alevîliği'nden inanç yönüden ayrılarak, İsmâilîyye, Dürzîlik, Hristiyanlık ve Suriye'deki diğer inançları da içeren ve Kitâb el-Mecmû adındaki duâ kitabını dînî eğilimlerinin ana kaynağı olarak kabul eden Ehl-i Beyt inancı.[68]

Nusayrî i'tikadı

Günümüzde, Nusayr’îyye Tarikâtı'nın müntesiplerinin büyük çoğunluğunu Nusayrîler'in oluşturmasına rağmen, Nusayrîler'in tamamının kesin olarak bu oluşum üyelerinden olduklarını söylemek olanaksızdır. Nusayrî nüfus içerisinde değişmik mezheplerden olan kişilere de sıklıkla bulmak olanaklıdır.

Tarikâtın özellikleri

İnancın kurucusu Ebû Şu'ayb Muhammad ibn Nusayr (Muhammed bin Nusayrul Abdiyy'in Numayrî)'dir. Ancak Nusayrîliği sistemleştirip yayan kişi olarak Hamdam büyük saygı görür. Nusayrîlerin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerîm'dir. Nusayrîler kendilerini Alevi olarak kabullenirler. Aleviler de Nusayrîleri kendilerinden tanırlar. Ancak Anadolu Alevîliği ile Nusayrîlik farklıdır. Haydarî ve Klâzî olarak iki gruba ayrılırlar. Klâzîler Türkiye'deki topluluğun % 30'unu oluştururlar ve daha tutucudurlar. Suriye'de ise Klâzîler çoğunluktadır. Suriye yönetimindeki Esad ailesinin de mensubu olduğu Nusayrîler, Suriye'de toplam nüfusun % 14'ünü oluştururlar.[69]

Alevi Devleti

Fransız mandası altında 1920'de Alevi Devleti (Fransızca: Le territoire autonome des Alaouites) kurulmuş ve 5 Aralık 1936'da Suriye'ye ilhak edilmiştir.

Ayrıca bakınız

Resimler

Notlar

Kaynakça

Ek okumalar